- Vaazlar
- /
- 1.Cuma Hutbeleri
Birinci Bölüm:
Âlemlerin Rabbine hamdolsun, salât ve selam Allah Resulü (s.a.v.) üzerine olsun. Ben şahadet ederim ki Salihlerin velisi (dostu) Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, Peygamber Efendimiz Muhammed (a.s.) onun kulu ve elçisidir, O, yüce bir ahlak üzeredir. Allah’ım, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e, onun tertemiz ehl-i beytine, davetini emanet edinen mübarek nurlu ashabına ve sancaklarının komutanlarına salât ve selam eyle, onları mübarek kıl. Ya Rabbi, bizden ve onlardan razı ol. Allah’ım, bizi cehalet ve şüphelerin karanlıklarından, ilim ve marifet nuruna çıkar, şehvetlerimizin bataklığından, tertemiz cennet bahçelerine sevk et.
İnsan ve Dünya Kaygısına Kapılması:
Mümin kardeşlerim; eğer Müslümanlar bu çağda dünyaya yüz çevirir onu terk eder, kendini sadece ibadete verir, dünyada tamamen basit bir yaşama razı olurlarsa, bu terk sebebiyle gelişim ve ilerlemenin gerisinde kalırlar. Eğer böyle yaparsalar onlara şöyle deriz:
Ahiret için dünyayı tamamen terk etmeniz sizin için hayırlı değildir, tıpkı dünya için ahireti terk etmenizin doğru olmadığı gibi. Ancak ikisinden de bir şeyler ile donanmalı, ikisinden de bir şeyler öğrenmelisiniz, Çünkü dünya ahiretin vasıtasıdır.
Fakat Müslümanlar bugün dikkatleri üzerlerine çeken ve akılları şaşırtan bir halde tüm kalpleri ile dünyaya yöneldiler, onun göz dolduran süs ve şaşaasına daldılar. Bütün azalarıyla dünyanın metaından faydalandılar. Mal elde etmek, zevk ve sefaya dalmak en büyük kaygıları oldu. Bunlardan kazandıklarıyla övünmeye başladılar, öyle ki, kazandıkları zaman neşe içinde dans eder, kaybettiklerinde ise gam ve kederden kendilerini kaybeder oldular.
Kardeşlerim; Müslümanlar içine düştükleri bu yanılgı ve kuruntularını durdurabilseler ve Allah’ın helal kıldığı sınırlar içerisinde kalabilseler, sorun çözülür, tedavileri kolay, sıkıntıları ise az olur. Fakat bugün Müslüman veya Müslüman olduğunu iddia eden kimse kazandığının helal mi yoksa haram mı olduğunu umursamıyor, faiz alıyor veya veriyor, haram şeyler ediniyor veya onların ticaretini yapıyor, kendisini doğru ya da yanlışa sürükleyeceğini bilemediği yollara girmekten sakınmıyor.
Onu sadece elde edeceği lezzetler, kendisiyle böbürleneceği evi ve eşyaları ilgilendiriyor, başka hiçbir şey ilgilendirmiyor.
Kardeşlerim; biz bunun gibiler için diyoruz ki;
Kişinin dünyadan beklediği şey, azgınlığa götürmeyen zenginlik, zor duruma sokmayacak fakirlik ve sonunda hazırlıklı bir ölüm olmalıdır.
Yine bunun gibiler için diyoruz ki;
Öyle bir ev vardır ki, ölüm meleği her gün beş kez o eve gelir. Ne zamanki kulu rızkı kesilmiş eceli gelmiş bir halde bulursa ölüm hüznünü onun üzerine bırakır ve ölüm sarhoşluğu onu kaplar. Ev halkından bazısını onun saçlarını yayar yüzünü örter ve eyvahlar eder halde bulduğunda şöyle der:
Bu hüzün ve korku nedendir. Ben sizden birinin rızkını almadım ve size ecelinizi de yaklaştırmadım. Sizden hiçbirinizi bırakmayıncaya kadar zamanı gelince sizi ziyarete devam edeceğim. Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
(( فوالذي نفس محمد بيده لو يرون مكانه ويسمعون كلامه لذهلوا عن ميتهم ولبكوا على أنفسهم ))
“Nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, onun (ölüm meleği) yerini görseler ve sözlerini duysalar, ölülerini unutur, kendilerine ağlarlardı.”
Ölünün naaşı musallaya taşındığı zaman, ruhu şöyle diyerek kanatlanıp uçar:
“ Ey ailem, ey oğlum, dünya benimle oynadığı gibi sizinle de oynamasın. Ben helal haram demeden mal biriktirdim ve yine helal haram demeden onu harcadım. Şimdi saadet ve afiyet size, sorumluluk banadır. Veya şöyle dediği gibi:
Başımıza gelenlerden gafil olup da kabrimiz civarında yürüyenlere deyin ki;
Azgınlıklarımızdan dolayı bizim pişman olduğumuz gibi, bir gün onlar da pişman olacaklar
Yine bunun gibisine deriz ki;
Dilediğin gibi yaşa, bir gün öleceksin, dilediğini sev, ondan ayrılacaksın, dilediğini yap, onun karşılığını muhakkak alacaksın.
Yine;
Dünyadan istediğini al, ancak miktarınca keder alırsın.
Ve yine;
Dünyadan kendisine yetecek olandan fazlasını alan, hissetmeden ölümü satın almış olur.
Ve yine deriz ki;
Eğer dünya Allah katında bir sivrisineğin kanadı kadar değerli olsaydı, kâfir ondan bir yudum su içemezdi.
Dünya Senin Ahirete Olan Yolundur, Öyleyse Yolunu Güzelleştir:
Geçimde iktisatlı olmak ticaretin bir kısmından daha hayırlıdır.
Kardeşlerim; sözün metninin inceliğine dikkat edin, geçimde iktisatlı olmak ticaretin her türlüsünden hayırlı değildir, bir kısmından hayırlıdır. Tefeciliğe dayalı faizli işlemler ve kusurlu malları satmak gibi işlemler ticaretin burada zikredilen kısımlarındandır.
Bu tür ticaret Müslüman’ın dünyasını ve ahiretini zayi eder. Kişi o malın arkasında koşturmaktan bitkin düşer fakat bunu harcamak için değil biriktirmek için yapar. Yiyip yok ettiğinden, giyip eskittiğinden ya da tasadduk edip baki bıraktığı maldan başka malı yoktur. Bunun dışındakilerde onun ölümünü bekleyen varislerine kalır. Kendisi ise bu malı nasıl toplayıp nerelere harcadığına dair hesaba çekilecektir.
Ey Müslüman, bunun manası, evinde otur, işini bırak, görevini ihmal et, aileni kaybet ve başkalarına muhtaç ol demek değildir.
Kardeşim, muhakkak ki doğru yol ve hidayet, öğrenmen, çalışman, yenilenmen, çabalaman, kendini geliştirmen, ilerlemen, ailene ve geçimini sağlamakla yükümlü olduğun kişilere yeterli özeni göstermendir. Böylece şeref ve yücelik senin elinde olur. Bunların hepsi Allah’ın helal kıldığı sınırlar içerisindedir. Haramlardan ölümden kaçar gibi kaç.! Sünnetin ve züht hayatının bize tuttuğu ışık, helali haram kılmak, malı zayi etmek değildir. Fakat dünyada zahit olmak, sahip olduğun şeye aşırı derecede güvenmemendir.
Kardeşim, Doğru yol ve hidayet dünyayı ahiret için vasıta edinmendir, dünyanın senin yolculuğunu uzatmaması ve onun senin tek ümidin olmamasıdır. İlmin ve amelin, çalışman ve boşlukların, meşakkatlerin ve istirahatların, boş zamanların ve meşguliyetlerin her zaman Allah rızası için, onun yolunda olsun. Eşinin ağzına koyduğun lokma bile senin için sadakadır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur:
وَابْتَغِ فِيمَا آتَاكَ اللَّهُ الدَّارَ الْآخِرَةَ وَلَا تَنْسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا ﴿
﴾ وَأَحْسِنْ كَمَا أَحْسَنَ اللَّهُ إِلَيْكَ وَلَا تَبْغِ الْفَسَادَ فِي الْأَرْضِ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِدِين
“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah, bozguncuları sevmez.”
Kardeşim, emin ol, dünya nimetlerinin imanın gölgesinde yeni bir tadı olacaktır. Bir müminin Saliha bir eş ile teskin olması ne güzeldir. Eşi ona baktığında mutlu eder, isteklerine itaat eder ve yokluğunda namusunu korur. Yine bir müminin şerefli bir işten, görevli olduğu bir vazifeden, Allah’tan sakınarak yaptığı ticaretten, el emeğinden ve ustalaştığı bir işten kazandığı mal ne güzeldir.
Ve yine bir müminin nefsini korumak, ailesine yeterli rızkı sağlamak ve rabbine yaklaşmak için malından infak etmesi ne güzeldir. Ebu Zer el-Gıfari (r.a.) şöyle buyurmuştur:
(( حبذا المال أصون به عرضي وأتقرب به إلى ربي ))
“Kendisiyle ırzımı koruduğum ve beni Allah’a yaklaştıran mal ne güzeldir.”
Bunların yanında kişinin Yaradan’ına yaklaşması ve ona yaklaşmaktan mutlu olması ne güzeldir. Dinini ve dünyasını bir arada tutabilmesi ne kadar güzelken, küfür ve iflas etmesi ne kadar da kötü ve çirkindir.
Kardeşlerim, İnsanların sinirlerini bozan şey onları daima dünyada kendilerinden daha üstün olanlara bakmaları ve ellerindekileri görmezden gelmeleridir. Mesela bir memur tüccar olmayı ister çünkü maaşları için bir anlaşma vardır ve bu tüm yıl devam eder. Tüccar ise şiddetli bir yorgunluk içerisindedir o da memur olmayı ister ki böylece tüm serveti için kafası rahat olacaktır. Fakat hakikat şudur kardeşlerim, Mutluluk rızada, razı olmaktadır, bedbahtlık ise nefrettedir, zenginlik insanların ellerindekilerle yetinmesi, fakirlik ise kendinde olmayana bakıp durmasıdır. Tıpkı Rasulullah (s.a.v.)’ın buyurduğu gibi…
Ebu Hureyre (r.a.) Rasulullah (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğunu söylüyor:
(( ارضَ بما قسم الله لك تكن أغنى الناس ))
“Allah’ın sana ayırdığından razı ol, işte o zaman insanların en zengini sen olursun”
Yine buyuruyor ki:
(( أنت من خوف الفقر في فقر ))
“Fakirlikten korktuğun zaman, işte o zaman fakirlik içindesin.”
Derler ki:
(( توقع المصيبة مصيبة أكبر منها ))
“Musibeti ummak, ondan daha büyük bir musibettir.”
Bununla beraber, geçim seviyeni iyileştirmek için tüm gücünle çaba harca, ne zamanki çaban ve gayretin biter, o zaman, ulaştığın yerden hoşnut ol ve şuna inan ki zenginlik mülkün çokluğunda değil gönül zenginliğindedir.
Şu ayet her zaman gözlerinin önünde dursun, Allah Teâlâ buyuruyor ki;
وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللَّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا ﴿
﴾ وَلِلنِّسَاءِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَ وَاسْأَلُوا اللَّهَ مِنْ فَضْلِهِ إِنَّ اللَّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيماً
“Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, O’nun lütfünü isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”
Sultanların sultanı ona nimet bahşettiğinde sebebini araştırdı
Allah dilediğine verir, edep sınırında dur!
Allah’ın Sana Bahşettiği Nimetlerine Şükret:
O zaman, senden daha aşağıda olan kimseye bak, bu Allah’ın sana verdiği nimetleri hor görmemen için daha uygundur.
Rasulullah (s.a.v.) de bunu nasihat etmiştir. Bir rivayette şöyle buyrulur:
(( ولو نظرت في أمر الآخرة إلى من هو أعلى منك لشحذت همتك ، واتقد قلبك وأشرقت نفسك ))
“Ahiret işlerinde kendinden daha üstün olanlara bakarsan gayretin bilenir (artar), kalbin yanar ve gönlün ferahlar.”
O zaman, senin kendisi hakkında hayır düşündüğün gibi senin hakkında hayır düşünmeyen kimse ile arkadaşlık etme. Ömer (r.a.) şöyle söyler:
“Gerçek arkadaş seni hali ile Allah’a götüren, sözleri ile seni Allah’a ulaştıran kimsedir. Sürekli zenginlerle düşüp kalkan kişi ise Allah’ın gazabına uğrar.”
Yani Hz. Ömer de böyle buyurmuştur.
Ey iman kardeşlerim; insanlar hayatın özünde eşittirler, ancak özelliklerinde farklıdırlar. Mal bollaşsa bile haset edenin ihtiyaçları sınırlıdır. Bir öğünden fazla yemeye gücün yetmez, yine bir giysiden fazlasını giyemezsin tıpkı birden fazla yatakta yatamayacağın gibi…
Bunun için Nebi (s.a.v.) buyuruyor ki:
عَنْ سَلَمَةَ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ مِحْصَنٍ الْخَطْمِيِّ عَنْ أَبِيهِ وَكَانَتْ لَهُ صُحْبَةٌ قَالَ ))
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مَنْ أَصْبَحَ مِنْكُمْ آمِنًا فِي سِرْبِهِ
(( مُعَافًى فِي جَسَدِهِ عِنْدَهُ قُوتُ يَوْمِهِ فَكَأَنَّمَا حِيزَتْ لَهُ الدُّنْيَا
“Seleme b. Ubeydullah b. Mihsan el-Hatmi’nin sahabi olan babasından naklettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ‘Sizden kim huzuru yerinde, bedeni sağlıklı ve günlük yiyeceği de yanında olarak güne başlarsa, sanki dünya ona verilmiş gibidir.”
Çevrendekilerin sahip olduklarına bakmadan önce kendi sahip olduklarına baktın mı? Organların, duyuların bir düzen içerisinde çalışıyor. Bunların bir kısmını kaybetmiş olarak imtihan yaşayan ne çok insan var. Kimin ne kadar acı çektiğini ancak Allah bilir. Bu nimetler az sayılabilir mi?
Dünyanın her türlü sıkıntısına rağmen bedenin afiyette ise, evinde güvende isen ve günlük ihtiyaçlarını geçimini sağlayabiliyorsan bu sana yeterlidir.
Mümin Kardeşim, Hayatın çok uzun olduğunu mu zannediyorsun?... Bir gün kendi kendine kalan günlerin geçenden daha az olduğunu düşünerek geçen günler hakkında “ne ile geçti” dedin mi?
Dünyaya külliyen bağlandığında mutluluğunu tehlikeye attığını belki de kaybettiğini biliyor musun?
Rabiatu’l-Adeviyye (r.a.)’ye “İnsan nedir?” diye sorulduğunda şöyle demiştir: “İnsan günlerin bir parçasıdır her bir gün bittiğinde ondan da bir parça gider.”
Açmış çiçekler gibi olan nice gençler vardır ki, ölüm onları çekip koparmıştır.
Nice güçlü adamlar da vardır ki ailesi orda olduğuna inanmazken o toprağın bağrında gecelemiştir.
Nice saraylar inşa eden kimse vardır ki içinde yaşamaz, nice diploma alan öğrenci vardır ki onun meyvesini alamaz ve nice zengin olarak vefat etmek için fakirlik içinde yaşayan insanlar vardır.
Biriniz şöyle söylediniz:
Nefsim her şeyi istiyor, yasaklanmış her şeye de isyan ediyor. İşte bu özendirme ve sakındırmadır. Nefis sadece o gününü yaşamayı ister, zevk ve lezzet almaktan başka hiçbir şey onu ilgilendirmez.
Bunun için deriz ki;
كفى بالموت واعظاً. أكثروا من ذكر ))
هاذم اللذات، مفرق الأحباب مشتت الجماعات
إن أكيسكم أكثركم للموت ذكراً ، وأحزمكم أشدكم استعاداً له
(( ألا وإن من علامات العقل التجافي عن دار الغرور والتزود لسكنى القبور والتأهب ليوم النشور
“Nasihat edici olarak ölüm size yeter, lezzetleri yok eden, sevenleri ayıran ve toplulukları dağıtan ölümü çokça anın. Sizin en akıllınız ölümü çokça hatırlayanınız, en arif olanınız da ona en iyi hazırlananınızdır. Aklın alametleri ancak dünyadan uzaklaşmak, kabir hayatı için azık toplayıp ahiret gününe hazırlanmaktır.”
Sözün özeti şudur:
عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهم عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ كَانَتِ ))
الْآخِرَةُ هَمَّهُ جَعَلَ اللَّهُ غِنَاهُ فِي قَلْبِهِ وَجَمَعَ لَهُ شَمْلَهُ وَأَتَتْهُ الدُّنْيَا
(( وَهِيَ رَاغِمَةٌ وَمَنْ كَانَتِ الدُّنْيَا هَمَّهُ جَعَلَ اللَّهُ فَقْرَهُ بَيْنَ عَيْنَيْهِ وَفَرَّقَ عَلَيْهِ شَمْلَهُ وَلَمْ يَأْتِهِ مِنَ الدُّنْيَا إِلَّا مَا قُدِّرَ لَهُ
“Enes b. Malik(r.a.)’dan Rasulullah (s.a.v.)’ın şöyle dediği nakledilir:’ Kimin kaygısı âhiret olursa; Allah onun zenginliğini kalbine yerleştirir, iki yakasını bir araya getirir ve dünya zelil bir şekilde ona gelir. Kimin kaygısı da dünya olursa; Allah onun fakirliğini iki gözü arasına koyar ve onun iki yakasını bir araya getirmez; kendisine de ancak onun için takdir edilen dünyalık ne ise o gelir.”
Kardeşlerim, Rasulullah (s.a.v.) ashabına hutbe irad ederken şöyle buyurmuştur:
أن الدنيا دار التواء، لا دار استواء، ومنزل ترح لا منزل فرح فمن عرفها لم يفرح لرخاء ))
ولم يحزن لشقاء، وأن الله قد جعلها دار بلوى وجعل الآخرة دار عقبى
(( فجعل بلاء الدنيا لعطاء الآخرة سبباً، وجعل عطاء الآخرة من بلوى الدنيا عوضاً، فيأخذ ليعطي ويبتلي ليجزي
“Dünya uğrak yeridir, yerleşme mekânı değildir, o sıkıntı ve keder yeridir, ferah ve sevinç yeri değil… Kim bunu bilirse refahlığına sevinmez, sıkıntılarına da üzülmez. Muhakkak ki Allah Teâlâ dünyayı imtihan yurdu, ahireti de sonsuzluk yurdu olarak yaratmıştır. Dünyadaki belaları ahiret mutluluğuna sebep kılmıştır. Yine ahiret nimetlerini de dünyadaki imtihanlara karşılık verecektir. O (c.c.) vermek için alır, karşılığını vermek için de imtihan eder.”
Alemlerin Rabbi olan Alah’a hamdolsun
***
İkinci Bölüm:
Âlemlerin rabbine hamdolsun. Ben şehadet ederim ki Salihlerin dostu olan Allah’tan başka ilah yoktur, yine şehadet ederim ki Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) onun kulu ve resulüdür. O yüce bir ahlak üzeredir.
Dua:
Allahım bizi hidayet verdiğin, afiyette kıldığın, dost edindiğin kulların arasına kat. Bize verdiklerini bereketli mübarek kıl. Yarattıklarının şerrinden bizi koru. Muhakkak ki sen hak olana hüküm verirsin ve senin aleyhinde hüküm asla verilmez. Allah’ım bize bahşet, bizi mahrum bırakma. Bize ikram et bizi yetersiz kılma. Bizleri kendine kul olarak seç, razı olmamıza yardım et ve sen de bizden razı ol. Allah’ım yüzlerimizi soldan koru, bizi muhtaç olmak ile sınama, çünkü bahşedilenlerin hamdını gerçekleştirmek, yasaklananların kınanması ile sınanırız. Sen her şeyin üzerinde bahşedensin. Yerlerin ve göklerin tüm hazinesi senin elindedir.
Allah’ım bizi Salih amellerle hidayete erdir, senden başka hidayet verecek yoktur. Kötü amellerden bizi koru zira senden başka bizleri koruyacak olan yoktur.